Lux ve Garen | Demacia'nın Uğrunda
Koca avlunun ortasına kıta grubuyla beraber tanıdık bir silüet girivermişti o an. Avlunun ortasında onu karşılayan komutana selam verdikten sonra elini sıkıp o koca kapıdan beraber girmişlerdi. İsmi neydi ki? Yüzbaşı Owald mıydı? Yoksa Santro muydu? Kim bilir.
Önemli olan yeğenlerinin onu ne kadar özlediğiydi. Kapıdan girdiği anda ağır zırhına tırmanmaya çalışan bir kütleyi hissetti sol bacağının üzerinde. Koca gözleri, kısa saçları, hala çocuksu ama yine de güçlü görünen yüzüyle, Garen'dı bu.
![]() |
Cathleen McAllister |
Yaveri ve yanındakiler tek bir el hareketiyle oradan ayrılmış ve kendi odalarının yolunu tutmuşlardı. Bir önceki görevlerinin başarısının parıltısı hala yüzlerinden okunabiliyordu. Amcalarını her gördüklerinde yanında bulunan bu iki yaveri son anlarına kadar ona hizmet etmeye yemin etmişlerdi. Son anlarına kadar.
"Amca, amca! Gerçekten hepsini yendin mi? Kılıcını göstersene bir, hadi ama amca!" diye odayı inletiyordu Garen. Amcası tam karşısında oturmuş, zırhının kemerlerini çözmeye çalışıyordu.
İçeriye Lux'ın girdiğini görmemişti ikisi de, miğferini yavaşça tahta masanın üzerine bıraktı öylesine. Yüzünde az önceki gülümsemenin silinmiş izleri siliniyordu yavaş yavaş. Aklındaki onlarca karmaşaya rağmen ağzından dökülüverdi cümleler.
Huzurlu ve barış halindeki krallıklarını anlattı amcası. Barışın ve güvenliğin nasıl da ince bir ip üzerinde yürüdüğünü.
İster bir gün büyücüler yüzünden olsun, ister dipsiz karanlıktan çıkagelen karanlık yaratıklar tarafından olsun. Bir gün bu barış ve huzurun mutlaka sona ereceğini anlattı onlara.
Lux cilalı kapının arkasından usulca dinliyordu. Garen ise mağrur bir tavırla amcasına bakıyor, henüz bu yaşında kılıcını eline almaya hazır olduğunu göstermeye çalışıyordu. Hepsine karşı gelebilirdi. Tüm düşmanlara, kötü kötü örümceklere bile!
Lux yavaşça kapının arkasından süzülüp odadan uzaklaşmaya başladı. Garen pek anlayamasa da Lux bir şeylerin farklı olduğunu hissedebiliyordu. Onun da anladığı pek söylenemese de insanların yüzlerini görebiliyordu, onları okuyabiliyordu. Kendisi bile değişmişti. Bazen ellerinin üzerinde parlak ışıklar hayal ediyordu. Tabii ki hayaldi bunlar, başka ne olabilirdi ki?
Ama Demacia'ya ne olabilirdi ki? Koca koca duvarlar, korkusuz savaşçılar ve aileleri vardı onları koruyan. Kim bu huzuru bozabilirdi ki? Barışı kim yıkabilirdi?
Amcası haklıydı. Henüz pek fazla vakit geçip gitmeden evvel, kolay biteceği sanılan bir görevin ardından amcalarının öldüğü haberini almışlardı.
Büyücüler... Onların bu karanlık sanatına karşı korkuyla bakıyordu dünyaya. Neden bu kadar nefret doluydular? Nasıl hazır olabilirdik ki onların karşısında?
Post a Comment